HASAN ABİYİ ÇOK SEVMİŞTİM(ATIN GAZETEDEN)
Hasan Cemal’den söz edeceğim. “Cumhuriyeti çok sevmiştim” kitabının yazarı. Cumhuriyet gazetesinin önceki genel yayın yönetmeni, Hasan Cemal’den..
Hasan Cemal ‘Cumhuriyet’ten ayrıldıktan sonra başkalarını sevmeye başladı ve ben de kendisini defalarca eleştirdim; ‘Sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı, darbelerin kitapçısı, Cumhuriyet karşıtı, ikinci Cumhuriyetçi” şeklinde..
Son anda gördüm ki, Hasan Cemal bir tek şeyi seviyormuş, o da ‘Demokrasi’. İşte o sevgisindeki aksayanları kısa bir öykü şeklinde işlemeye çalışacağım.
Hasan Cemal bu demokrasi duruşunu çok önceleri göstermeliydi. Kendisine ‘Abi’ diyen ve özel uçağına aldığı R-Cebi çok önceden anlamalıydı. Onun, özgür düşünceyi, insan haklarını ve demokrasiyi amaçlarının aracı olarak gördüğünü, çok önceleri görmeli ve eleştirmeliydi.
Hasan abi ne yaptı; sürekli o’nu abarttı, o’nu demokrasi kahramanı ilan etti, yaptığı her şeyi alkışladı. Ulusalcılığı faşizm ile örtüştürdü ve yazarların eleştirdi, onlar gibi bir gün kovulacağın, kendisini ve kendisi gibileri amacı için kullandığını, onlara kendisini övdükleri için ‘Abi’ dediğini görüp yapması gerekenleri yapamadı. Laik Demokratik Cumhuriyet’i karaladı, dinden ve yoksuldan geçinenleri akladı, Atatürk’ün evrensel felsefesini payladı.
En önemlisi, onun tüm bu demokrasi duruşlarını Avrupa Birliğine girmenin olmazsa olmaz koşullarından “Köpenhag Kriterleri” nedeniyle yaptığını ve Köpenhag Kriterlerini kendi ideolojik Cumhuriyeti için kullandığını algılayamadı, göremedi. Ve öyle tutkun oldu ki R-cebe, iktidarda benim diyen solcu olsa böylesi demokrat ve özgürlükçü duruş sergileyemez diyerek abarttıkça abarttı. Eser Karakaş bile ; “Erdoğan, iki şeyi sürekli kullanacak; birincisi Türban, ikinci Avrupa Birliği sürecini” gördü, Hasan abi göremedi.
Evet; “Milliyet patronajı, BDP heyetinin Abdullah Öcalan'ı ziyaretindeki konuşmalarının yer aldığı İmralı Zabıtlarının gazetelerinde yayınlanmasından sonra Başbakan'ın tepkisini gerekçe göstererek Hasan Cemal'i önce sansürledi ardından da Milliyet'ten kovdu”
Mehmet Altan-ki o da kovulanlardan- şimdi çıkmış; "Hasan Cemal’in yazısına bile tahammül edemeyen bir başbakan, Kürtlerin haklarını nasıl verecek?" diyor şimdi. Aklıma geldi, söyleyeceğim: ‘Geçti Bor’un pazarı, sur eşeğini Niğde’ye Hasan Cemal, İttihat ve Terakki partisinin en önemli şahsiyetlerinden olan Cemal Paşa'nın torunudur... Siyasette olmasa da, gazeteciliğinin köklü bir geçmiş vardır.
Hasan abiyi Cumhuriyet’te iken çok sevmiştim. Beni yazı yazmaya tutkulandıran iki kişiden biridir; Sami Karaören ile birlikte. Cumhuriyet sonrası Hasan abiyi sevmedim, hatta ben Cumhuriyet’te üstat Oktay Akbal’ın ‘Arada bir’ köşesinde ve ‘Olaylar görüşler’ sayfasında zaman-zamanki yazmalarımdan vazgeçtikten sonra da sevmedim.
Bu nedenle, Hasan abi’yi sürekli eleştirdim, beni duyması söz konusu değildi. Benimkisi öylesine modaya uyulmuş sıradan bir eleştiri değildi.
Hasan abinin tek bir yanını sevdim, Galatasaraylılığını(Son olarak Ali Kırca, Hasan Cemal Fatih Terim düetinde izledim). Bilmem anımsar mı, bir GS yazımdan dolayı kendisiyle telefonda konuşmuştum.
“Cumhuriyet öncesi(CÖS) ve Cumhuriyet sonrası(CUS) Hasan Cemal mı derseniz?” diye bir soru sorulsa; CÖS derim, asla CUS demem. Fakat yaşadığı son olaydan sonra CUS diyorum. Ve “bu ülke resmen ‘hitler ötesi bir faşist diktatöre kendini teslim ediyor, CUS artık. CUS be..” diye haykırırım.
Belirttiğim gibi; Hasan Cemal’i yıllardır eleştirdim. ‘Sen bir sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısısın, güçlüden yana düşüncelerini satıyorsun, sınırsız ve kuralsız demokrasi avcısı olman, kendine, kentine ve ülkene zarar veriyor. Demokrasi benim için amaçlara ulaşmanın aracıdır diyen, dinden ve yoksuldan geçinenler gün gelecek size de geçirecekler” diyerek.
Hasan Abi’nin beni duyması olası değildi, bir nevi kendim çalıyor kendim dinliyordum, çünkü benim kalemimle gezegeni yerinden oynatacak bir köşem, dayanak noktam yoktu. Yani bana Archimedes’in dediği gibi ‘kalemime’ bir dayanak noktası verselerdi dünyayı değil ama Hasan Abiyi yerinden oynatabilirdim(o’na ulaşabilirdim anlamında).
Archimedes(M.Ö 287-M.Ö 212) biliyorsunuz bir mühendis ve matematikçi filozoftu. İlk defa denge prensiplerini ortaya koyan bilim adamıdır da. Bu prensiplerden bazıları şunlardır:
- 1. Eşit kollara asılmış eşit ağırlıklar dengede kalır.
- 2. Eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan kollarda koşul sağlandığında dengede kalırlar.
Bu çalışmalarına dayanarak “Bana bir dayanak noktası verin Dünya’yı yerinden oynatayım” sözü yüzyıllardan beri dillerden düşmemiştir.
Hasan abi, belki de ‘demokrasi ve özgür düşünce bütününde’ böylesi bir denge prensiplerini ortaya koymak için savaş vermişti.
Gördü ki, eşit kollara asılmış eşit ağırlıkların dengesi yerine, eşit olmayan ağırlıklar eşit olmayan koşullardaki dengesizliğin kaldırılması yaşanıyordu. Bu dengesizliğin kaldırılması için savaş verdiğini gördük, fakat bu savaşı kaybetti. Onun bu kaybedişi, toplumun kaybedişi olmayacaktır.
Mustafa Balbaylar, Bekir Coşkunlar, Cüneyt Ülseverler, Nuray Mertler, Emin Çölaşanlar, Ergün Poyrazlar, Özdemir İnceler, Tufan Türençler, Oktay Ekşiler, Uğur Dündarlar, Rüşen Çakırlar, Banu Güvenler, Mirgün Cabaslar, Ece Temelkuranlar, Can Dündarlar ve de biz “Onpunto’ yazanları olarak, bir ulusal gazetenin ‘ sattığı gazeteden 10 katı okunurluğu olan’ internet gazetesinden kovulduk, ekranımız karartıldı.
Ve Köşe yazarların gazetelerden kovulması, Ekran karartmalar, Hitlerin ve Kenan Evren’in kitap yaktırmasıyla ayrı tutulamaz, aynı şey değil, aynı şeyin fazlası. Toplumun bunları kaldırma kuvveti yok edildi.
Archimedes aynı zamanda suyun kaldırma kuvvetini de bulmuş ve “buldum, buldum” diye sokağa fırlamıştır. Bu aynı zamanda batmazlık kuralıdır, yani kendi adıyla tanınan sıvıların dengesi kanunu. Doğrusu, Bir sıvı içindeki katı cısım, taşırdığı sıvının ağırlığına eşit bir batmazlık kuvveti ile yukarıya itilir.
Faşizm toplumun üzerine çökmeye başladı, toplum kaldırma kuvvetini unuttu, kaldıramıyor artık. Batmamak için, her zaman aynı koşullarda aynı sonuçlara ulaşılacağını göstermesi adına birilerinin sokağa çıkıp ‘buldum, buldum’ diyerek, toplumun kaldırma kuvvetini anımsatmasını ve batmayacağını algılatması gerekir, aksi taktirde demir kütle gibi batacak.
Hep şunu söylüyorum; “Türkiye değil, onlar iyiye gitmiyor.” Gerçekten iyiye gitmiyorlar, battıkça batıyorlar. Ve yarattıkları korku imparatorluğuyla toplumun bazı kesimlerin yağdanlık katsayısın yükseltiyorlar. Facebook yöneticileri de; siyasi tartışma içerik var diyerek, yazılarınızı facebook’tan alabiliyorlar.
Tekrar ediyorum; Türkiye değil, onlar iyiye gitmiyor. Onlar batacaklardır, çünkü her geçen gün batmazlık ilkesini ortadan kaldıracak ağırlıklar üstleniyorlar.
Bir türküdür aklıma geldi. Osman veya Hasan ne değişir ki:
Üç odalı yerde mi aynı yerde mi
İbibikler ötmeden yani ötmeden
Hasan abim gelir mi bu gün gelir mi
Benim tanıdığım Hasan Abi gelmez:
Eğer Hasan abim gelirse(Yiğit Bulut gibi), gönlüme tekrar konuşlandırdığım Hasan abiyi ben de kovacağım.
http://blog.milliyet.com.tr/askeri-ve-sivil-darbelere-hayir-icin-hayir/Blog/?BlogNo=263631
Şevket Çorbacıoğlu
Teknopolitikalar platformu
evesbere@gmail.com
0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder