İşte o fakatı, yazının ilerleyen satırlarında anlatacağım.
Toplumun bir kesimin ‘Müslüm Babası’. Sevgili Amcam Şefik Çorbacıoğlu’nun, üniversite (Hukuk) yıllarında, mahallenin bıçkınlarından koruduğu arkadaşı Muhterem Nur’un sevgili ve de saygın eşi.
Müzikten anlamam. Samsun 19 Mayıs Lisesi’nde okurken müzik dersimize Kıbrıslı Turkay Sungurtekin girerdi. Hoca ile hiç bağdaşamadık, doğaldır ki dersi ile de. Bu nedenle, müzik dersini de hiç sevemedim. Notaları hiç kavrayamıyordum. Şarkılardaki ‘Do, Re, Mi, Fa, Sol’ ritmini asla tutturamazdım, üstelik sesim bet ötesi bir şeydi. Sadece Mozart, Chopin sayesinde geçer not alırdım. Onların Klasik bati müziğini veya piyano çalmasını(Sevgil annem Emine Çorbacıoğlu’nun kuzeni ‘dayım sayılır’; Vedat Çorbacı piyano hocası, dahası konservatuar şan hocası olduğunu da belirteyim) bildiğimden değil, onlar ve benzerlerinin yaşam öykülerini bildiğim için geçer not alırdım. Çünkü, onların yaşam öykülerini sorardı bize. Samsun 19 Mayıs Lisesi Finali’nde, herkese onlar sordu, bana da bir şarkıyı notalamamı istedi, ben çorbaladım ve gümledim.
Evet; Tüm derslerimi vermiş, bitirmede sadece Müzikten kalmıştım. Sevgili Mehmet Türkmen ve Muammer Semiz beni zor zapt etmişlerdi. Sonunda, çok sevdiğim coğrafya öğretmenim Muveddet Sarabil ve Tarih öğretmenim Doğan Akı(n)’nın uyarısıyla, tekrar bir sınav açıldı ve Samsun 19 Mayıs Lise’sini bitirdim.
Demem o ki, müziğe yeteneğim olmadığı için, sadece kulağıma hoş gelen sesleri dinlerdim. Örneğin; sanat müziği, özgün müzikler ve halk türkülerini. Arabesk müziği asla dinlemedim, çünkü sesler bana kuyruğa basılmış çığlık gibi veya homurtu geldi geldi hep. Müslüm Gürses’in sesi, arabesk fantezisi ötesi derinden gelen(içten diyelim) uğultulu(boğuk diyelim) bir sesti. İşin özü, müzikten anlamam nedeniyle, Müslüm Gürses’i anlamam, o’nu eleştirmem olası değildir. Doğrusu, sesi kulağıma hoş gelmediği için, ender dinlediğim bir sanatçı idi. Fakaat..İşte o fakata geldik, sakata gelmeyiz inşallah.
Tekrar ediyorum; Müslüm Gürses, benim için harika bir ses değildi, fakat harika bir insandı. Saygı duyduğum ender insanlardandı. Çünkü, o asla şımarık, sonradan görme, televole kültürünü besleyen, magazin dünyasının başaktörü değildi, o insan onurunun, erdeminin adam gibi adam aktörü idi.
Neonlarla, tabelaları hep renklendirdi, aydınlattı, fakat asla hormonlu renkli basının siyah beyaz sayfalarını aydınlatmadı. En önemlisi, sinemanın 1960’lardaki başaktris Muhterem Nur ile olan ilişkisi idi. Onun, o duruşu, o’na olan hayranlığımı fazlasıyla artırdı. Kirli loş ışıklarda ekmek parası kazanmaya çalışan, zordaki Muhterem Nur’u karanlıktan çıkarıp aydınlığa çıkarması, anlatılması zor, onur ve erdemle harmanlanmış insansı bir destandır benim için.
Onun; o boğuk, pek de anlayamadığım sesi ve heybetli görüntüsünün arkasındaki, naif, ince, nazik, hoşgörülü, saygın ve sevgin ruh halini okuyabiliyordunuz, dahası görebiliyordunuz. O nedenle, çok saygı duyduğum, fakat birkaç şarkısının ötesinde dinlemediğim bir insanoğlu insan, adam gibi adamdı. En önemlisi birilerinin duygu fırtınalarında yüzen bir “Müslim Baba” idi.
Lümpenlerin, işsizlerin, tinercilerin vazgeçilmezi ‘Müslüm Babaları’ idi. Onları adeta besliyordu yaptığı müziğiyle. Fakat o bundan çok rahatsızdı.
Bundandır ki; Milliyet’ten alıntıladığım ve daha önce de dinlemiş olduğum şu anısı beni çok etkilemişti; en az Muhterem Nur’a olan saygısı ve sevgisi kadar.
Çünkü, bu lümpen kesimin, duruşundan çok rahatsızdı. Rahatsız olmasına rahatsızdı fakat, elinden bir şey gelmesi söz konusu değildi, çünkü yaptığı müzik buydu ve değiştiremezdi.
“Bu kesime, müziğiyle fayda mı, yoksa zarar mı verdi?” diye sorarsanız, “Arabeskin o şımarık görgüsüzlerinden daha az zarar verdi” derim.
Müslüm Gürses, Trabzon kapalı spor salonundaki konserinde küçük bir çocukla olan anısını şöyle anlatıyor:
"Trabzon'da kapalı spor salonunda konserimiz vardı. Bir baktım çocuğun elinde bir kutu, kutunun içinde jilet... Bir geçiyorum, "jilet var...jilet var...Ulan dedim sen ne yapıyorsun? Nedir bu 'jilet var jilet var? Jilet varsa adam gider bakkaldan alır kerata. 'Abi hiç sorma' dedi. 'Seni sevenler kendilerini kesiyorlar. Burdan oraya gitmeleri şey olmasın diye ben buradan satıyorum' dedi. Ulan dedim kereste dedim.. O olayı hiç unutmam. Çok üzüldüm. Aslında bizi böyle sessiz sakin dinleseler, şarkılarımıza katılsalar, deşarj olmak ise, kendilerini şarkılara vererek... Saygıdeğer dinleyenlerimden rica ediyorum: Müslüm Gürses'in konserini dinlerken sakın ola ki jiletmiş, bıçakmış, şişeymiş, cammış falan filan benzeri şeylerle kendilerine zarar vermesinler. Çok üzülüyorum. Konserden sonra yatamıyorum, bayaa etkileniyorum."
Güle-güle, “ışıklar içinde yat demiyorum”, kesin ışıklar içinde yattığını düşünüyorum, çünkü sen bunu ‘Muhterem Nur’ ve ‘televolelere malzeme olmayan duruşunla’ fazlasıyla hak eden birisin.
Yorumlar
Yorum Gönder