SUYU VE SOYU KURUTANLARIN DÜNYA SU GÜNÜ KUTLAMALARI
HES’e karşı tek ses olmak ve İkizdere’deki var olan HES ile ‘ses’in öyküsü: “Rize'de faaliyete geçen 5 hidroelektrik santralı yeteri kadar enerji üretemedi. HES'lere karşı mücadele eden çevreciler ‘biz haklı çıktık’ diyor. Çevreciler, ekonomik değeri düşük olduğu gerekçesiyle HES projeleri için vadilerin kurutulmasına tepki gösteriyorlar.”
İşte bu haberdi, yıllardır söylediklerimizle, yazdıklarımızla ve eylemlerimizle anlatmak istediğimiz.
Sıradan bir insan bile; “Hidrolik Santrallerin yıllık üretimleri, kaynağa gelen su miktarıyla doğru orantılı olduğundan ve bir yıl boyunca gelen su miktarının yetersizliğinin enerji üretemeyeceğini” bilir.
Şimdi ne yapacaklar biliyor musunuz? Artvin’imizi, Rize’mizi, Trabzon’umuzu, kısacası Karadeniz’imizi, uzuncası, Türkiye’mizin dereler haritasını çıkarıp, birkaç dereyi birbirine katıp, debisini artıracak ve sözde enerji üretecekler. Böylesi bir projelendirme, Türkiye’nin suyunu ve soyunu tümden kurutacaktır.
Olası böyle bir projelendirmenin öyküsünü anlatacağım size: Her şey karşı durmak, hiçbir şeye katkı vermemeye özdeştir benim için. Demem o ki, HES derken, Hidro Elektrik, yani hidro enerji(hidrolik güç) projelerinin tümüne karşı olmak şeklinde algıya göndermedir söylemek istediğim.
Nedir Hidroenerji?
Bir ‘komşu’ tekerlemesinin son bölümü aklıma geldi, ne ilgisi varsa: “…
- -Ağaç nerede?
- -Balta kesti
- -Balta nerede?
- -Suya düştü
- -Su nerede?
- -İnek içti
- -İnek nerede?
- -Dağa kaçtı
- -Dağ nerede?
- -Yandı bitti kül oldu’
Hidrolik güç ile elde edilen Hidroenerji de; “Bulutlar su buharı taşır
- -Soğuk havada yoğunlaşarak yeryüzüne yağmur ya da kar olarak düşer
- - Yüksek yerlerden dere, ırmak, nehir olarak denizlere akar
- - Akarken güneş enerjisi tarafından buharlaştırılarak yeniden bulut olur
- -İşte bu doğa olayı olan dönüşüm döngüsündeki su sürekli yüksek rakımlardan akarak enerji oluşturur ve buna da yenilenebilir temiz enerji denir. Rüzgar, güneş ve jeotermal enerjiler de yenilenebilir temiz enerjilerdir.
Hidroenerji, dünyada elektrik gereksiniminin %20’sini karşılar ve yenilenebilir enerjinin %70’ini oluşturur. Diyoruz ki; “Hidroenerji yenilenebilir enerjidir ve çevre kirliliğine yol açmaz”
İyi de, neden hep hidro, yani su, yani nehirler, yani dereler? Neden rüzgâr, güneş ve jeotermal değil? Hadi nehirler tamam. Üzerinde büyük ölçekli su tutucu HES’lerine ‘yer seçimine dikkat etmek koşuluyla’ evet diyelim
- -Ki demeliyiz
- - fakat neden dereler ve derecikler üzerinde KÖHES’ler, yani Küçük Ölçekli Hidro Elektrik Santralleri tasarlayarak, doğayı yok etme sürecine sokarız ki?!
Söylenenlere katılıyorum. Doğrudur; küresel ısınmaya neden olan gazların üretiminde enerji sektörünün payının %70’e yaklaştığı, 2008 yılında yalnızca kömür ile çalışan termik santrallerin atmosfere saldığı CO2 miktarı 70 milyon tonlara ulaştığı ve bunun da, ülkemiz özelinde milyarlarca döviz kaybına neden olduğu, süreçte; hidroelektrik santralleri ile sel ve taşkınların önleneceği.
Niçin olumsuzlukların önünü, seçenek yenilenebilir enerji kaynaklarıyla (Rüzgar, Güneş ve Jeotermal) almıyoruz? Niçin hep derelerimize yükleniyoruz? Bilmiyor muyuz, yukarıda kömür ile çalışan termik santrallerinin yok edilişini KÖHES’lerle daha da artıracağımızı?
Bu gerçeği neden göz ardı ederiz ki; “Türkiye’nin rüzgâr ve güneş enerjisi toplam potansiyeli Avrupa’da birinci olduğunu ve bu potansiyelin %1’ini bile kullanmadığımızı. Yenilenebilir enerji potansiyeli bizden çok daha az olan Almanya’da son on yılda yenilenebilir enerji sahasında 340 bin yeni iş yaratıldı, nükleerdeyse sadece 30 bin kişi çalışıyor.
Bu nedenle diyorum ki; HES’le ve KÖHES’lere ve de Akkuyu’da yapılması planlanan nükleer santrale seyirci kalma. 3 paralık enerji için bu özgür akan derelere KÖHES inşa ediyorlar. Ülke genelinde 2500 dereye 'KÖHES' inşa edecekler ve Türkiye enerji potansiyeline, ancak %10 katkı verebilecek. % 10 katkı için, Anadolu’daki dereleri kurutmak mı doğrudur, yoksa var olan enerji potansiyelinin % 35'ini kaçak kullanan enerji hırsızlarının önüne geçmek mi?
Unutmayın, tüm dünyada, teknolojinin getirdiği kolaylıklar, enerji tüketimini alabildiğine artırıyor. Bunun için, seçenek salt KÖHES ve HES olmamalıdır; GES (Güneş Enerji Santralı), RES (Rüzgar Enerji Santralı) ve Jeotermal seçenekleri öne çıkarılmalıdır.
Evet, biz bunu anlatmaya çalışıyoruz. İşin en üzücü yanı; Trabzonspor’un KÖHES inşa ederek gelir etmeye çalışması. Yani, doğayı yok edecek (dereleri kurutacak), KÖHES kuracak ve enerji satacak ve elde ettiği para ile futbolcu satın alacak.
Neden şu mantıksızlığı gündeme getiririz ki? Neymiş efendim; akarsularla oluşan erozyonun önüne de HES’lerle geçilir. Erezyonla mücadelenin etkin yöntemi sularımızı yok etmek olmamalıdır.
Sizleri bir kez daha uyarıyoruz; sularımıza, ille de Karadeniz’imize bu denli yüklenmeyelim. Yüklenmenin en yoğun örneği, ‘Artvin’den sonra’ Rize’de İkizdere üzerinden yapılmak istenen 18 HES projesidir.
Bilindiği gibi İkizdere’de 1961’yılınıda inşa edilen ve 3 yıl önce Zorlu grubu tarafından satın alınan HES var.
Bugünlerde ‘Zorlu Enerji Grubu’; İkizdere HES’inin kapasitesini 18,6 MWm’dan 78 MWm’ya yükseltmek için resmi girişimlerini belli bir aşamaya getirmiş.
Öncelliği, çevresel ve sosyal etki analizi çalışmalarına ayırmışlar. Bu nedenle, İkizdere HES’i için devam eden ÇED sürecini resmi girişimlerle durdurarak ÇED rapor sürecini halkın katılımıyla yürütmek arzusundalar. Bunun için de; projenin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi adına yöre insanıyla, şeffaflığın ön planda olduğu etkili bir diyalog zemini başlatmak niyetindeler.
Bu süreci, bölgedeki HES’ler hakkında ilgili paydaşların yaklaşımlarını ortaya koyacak planı, Zorlu Enerji Grubu adına bölgede 3-15 Ocak 2012 tarihleri arasında PAR Danışmanlık A.Ş yürüttü Ve böylelikle; ilgili tarafların konuyla ilgili görüşlerini ve önerilerini alarak, çekincelerini değerlendi.
Bence akılcı bir yaklaşımdı. Bu akıllı süreç işleticileri bana da ulaştılar; Zorlu Enerji Grubu’nda yatırımlardan sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Gökmen Topuz, PAR danışmanlıktan Çevre Bilimci Dr. Nuran Talu ve Sosyal Antropolog Murat Yağcı ile bir araya geldik.
Karşılıklı bilgiler alndı, bilgiler aktarıldı. Benim dikkatimi çeken İkizdere üst havzasında 18 adet HES’in inşa edileceğini özellikle belirtmeleri idi. Buna şiddetler karşı olduğumu söyledim ve bana hak verdiler, çünkü kendileri de karşı idiler. Düşünün dünyanın en büyük debisini sahip Niagara’da bir HES var, benim ikizdere’de kurulu olan 4 HES’e 18 HES daha ekleyip 22 HES inşa edilecek. Yani anlayacağınız İkizdere yatağı resmen monoblog HES betonu ile örtülecek.
Benden istenen bir şey olmadı, fakat anladığım kadarıyla, İkizdere üzerinde 3+18 olarak var edilen 21 HES’leri dikkate almam bütününde kapasite artırımına evet dememin doğru duruş olacağına beni inandırmaya çalıştıklarını söyleyebilirim. Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek gibi bir şey.
Gökmen bey, Zorlu Grubu’nun işlettiği HES’in türbin uzunluğunun 3,5 km olduğu ve bunu 4 km’ye çıkaracakları, çapının da 3,5 metreden 4 metreye çıkaracaklarını söylüyor.
Ben Zorlu duruşunu değil de, 18 HES duruşunu düşünüyorum. Söylediklerinin doğruluğundan ziyade, projelerindeki amacı yakalamak için, yöredeki sivil girişim gruplarını ve aktivistleri aradım; yani savaşçı doğa dostlarını.
İşte o süreç: Çalışmalarını beğendiğimi Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP)’ndan Ömer Şan ve Mehmet Gürkan beye “1961'de inşa edilen İkizdere HES'i Zorlu Holding'e satılmış ve kapasite artırımı istiyor. Bu projenin esası nedir? İkincisi İkizdere üstünde 18 HES'cik(KÖHES) inşa edilecekmiş, doğru mu?
Böyle bir durum var ise Zorlu nasıl kapasite artıracak? Zorlu ÇED'i durdurmuş, bölge halkıyla konsensüs sağlayacağım diye. Bu süreç nasıl işliyor? Dahası doğru mu? " sorularını ilettim.
Yanıt gecikmedi: Ömer Şan, Yakup Okumuşoğlu ve Mehmet Gürkan arkadaşlar aşağıdaki doğruluğuna inandığım bilgileri aktardılar: “Hepsi doğrudur. Zorlu ikizderelikerin onayını almak İcin ikizderelilerle irtibat kurmuş ama ikizdereliler kapasite artısına izin vermeyeceklerini bildirmiştir. Top Zorlu'da.. İkizdere de 26 proje var.. 3.u yargı kararı ile durmuştur. Geri kalan için idari süreç devam ediyor.
- konu 1. Evet Zorlu Enerji mevcut HES'teki kapasitesini arttırmak için bir çalışma başlattı, yaklaşık 1 yıl oldu! Biz bu çalışmaya, başvurularına ve kapasite arttırım taleplerine, İkizdere'deki DEKAP temsilcimiz aracılığıyla itiraz ettik! Gerekli başvurularımız yaptık. ÇED sürecini Zorlu değil, İkizdere'deki arkadaşlarımız durdurdu!..
- Konu 2. Bu aşamadan sonra Zorlu grubu, bir araştırma şirketi ile birlikte toplumsal konsensüs sağlamak amacıyla çalışmalara başladı. Ziyaretler, görüşmeler, raporlar vs. gibi...
- Konu 3. Projenin detayında, mevcut HES'in su alınan yan kollarından Cimil Deresi üzerindeki regülatörlerden daha üst kısımlarla, yaylaya yakın bir yerde regülatör(düzenleyici) kurarak, irili ufaklı suların toplanması öngörülüyor...
- Konu 4. Daha önce Çevre ve Orman Bakanlığı burada herhangi bir oluşuma izin vermiyordu ancak yeni oluşturulan Orman ve Su İşleri Bakanlığı bu izin durumunu kaldırdı. O nedenle firmanın da önü açılmış oldu...
- Konu 5. İkizdere Vadisinde, Yakup Okumuşoğlu'nun da dediği gibi 18 değil 26 adet HES projesi var. Bunlardan 9'u İkizdere ilçe merkezinden aşağıda, denize doğru olan kısımda... Diğerleri ise İkizdere'nin üst ve yayla kesimlerinde. Zaten 5 civarında projenin hiçbir şekilde yapımı olası değil, çünkü etraflarında su namına bir şey yok!
Vadideki 5 ayrı proje için açılmış davalar, durdurma ve iptal kararları mevcut, yargı süreçleri devam ediyor... Bu konularla ilgili internet üzerinde arama ve tarama yaparsanız hem bizim açıklamalarımız, haber bültenlerimiz ve diğer haber ayrıntılarına da ulaşabilirsiniz...”
Bu konuda; Bakanlık bünyesinden fazla bilgi alamadım. Aldığım duyum, bakanlık hem kapasite artırımına, hem de 18 yeni HES inşasında kararlı, fakat bunu Zorlu istemiyor.
Şunları sormak istiyorum: Kapasite artırımını doğaya en az zarara indirgeyip 18 HES’in yapılmasında bir engel olarak kullanılabilir mi?
Bilindiği gibi, büyük yatırımcı kuruluşlar artık itiraf etmeye başladılar, HES’lerle ilgili Karadeniz doğasına büyük Zaralar verdiklerini söyleyerek. Bu fütursuz doğa saldırısında, Zorlu projesi/istemi bu bağlamda işlenebilir mi?
Eğer, salt eski HES’in ‘ek projeyle’ gücünü artırmak için değil de, İkizdere’yi ve üzerindeki tüm kolları salt kendi projelerini ve enerji üretimlerini büyütmek için istiyorlar ise, 25 HES projesi kadar doğaya zarar verecekleri için onaylamak olası değil.
Burada, kısmen tekrar olacak şu soruların yanıtı benim için önemli: Neden RES(Rüzgâr Enerji Santalı)’e yetersiz teşvik veriliyor? Neden, yeni rüzgar projeleri başvuruları Enerji Bakanlığı tarafından 1 Kasım 2007’den bu yana bekletilir? Pıtrak gibi KÖHES(Küçük Ölçekli Hidro Elektrik Santralleri)’nin önün açılırken, GES(Güneş Enerji Santralleri) ve RES reddedilme noktasında.
Enerji Sektörü’nün yenilelenebilir kaynaklara (HES, GES ve RES) yönelmesi Güzel, fakat sadece HES’e, yani Hidrolik Enerjiye ağırlık verilmesi, Rüzgar (RES) ve Güneş (GES) enerjisinin dışlanması, doğaya ve doğana saldırıdan başka bir anlam taşımaz.
Bu nedenle; Sabancı grubunun gelecek beş yılda büyüyen ekonominin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için 3 milyar dolarlık enerji yatırımını GES ve RES yapması daha doğru olur kanaatindeyim.
Yıllardır seçenek proje diyoruz. En küçüğünden söz edelim ve bu sözü edilen enerji seçeneğini yaygınlaştıralım. Maliyeti bir halı yıkama makinesi kadar.
Çatılara koyacağımız güneş panelleriyle 100 vat elektrik üretirsiniz. Evinizi ayrınlatır, elektronik aletlerinizi çalıştırırsınız. KÖHES’ten daha fazla enerji üreten bu enerji seçeneği niçin yaygınlaştırılmasın ki?
"22 Mart Dünya Su Günü"nde, suya ne kadar saygılıyız?
Gezegenimiz her geçen gün çölleştirilmektedir. Bundandır ki, gezegenimizin bazı bölgeleri susuz yaşam savaşı verirken, bazı bölgelerin suyu kurutulmaktadır -Ki Türkiye’nin -ki Karadeniz’in-Ki, Doğu Karadeniz’in-Ki, Artvin’in-
Nüfus artışı ve tarım ve endüstri sektörünün büyümesi, suya erişimi her geçen gün zorlaştırmaktadır. Düşünün, gelişmiş ülkelerde günlük ortalama su tüketimi 400 litre iken, yoksul ülkelerde, ortalama 49 litredir.
İklim değişiklikleri yağmur döngüsünü azaltmakta ve insanların temel gereksinimi beslenme güvenliğini tehlikeye sokmaktadır. Düşünün, tatlı su kaynaklarının %70’nin tarım sektöründe kullanıldığını.
Önlem alınmaz ise, önümüzdeki 30 yıl içinde (2050), gezegen nüfusunun yarısından fazlası tamamen susuz ortamda yaşamını sürdürecektir. Dikkatinizi çekerim; bugün Asya ve Afrika’daki kıtlığın temel nedeni susuzluktur.
Nükleer su savaşları ve kitlesel göçlerin önüne geçmek istiyorsak; doğayı ve doğanı sevenlerin, doları sevenlere karşı başlattıkları savaşı, dahası suyumuzu ve soyumuzu kurutanlara karşı yürütülen savaşta yerimizi almalıyız.
Su yaşamın ve canlının her alanında var olması gereken, evrensel bir kimlik. Böylesi kimlik elbette ki Wikileaks belgelerinde yar alacaktı: WikiLeaks’ın Stratfor Yazışmaları Ülkelerin Uluslararası İlişkileri ile Siyaseti Bombalamaya Devam Ederken; Çevre, Sürdürülebilir Kalkınma ve Enerji Başlıklarında da İlginç Anlatımlar Yer Alıyor…
Derelerin Kardeşliği Platformu (DEKAP) Dönem Sözcüsü Ömer Şan tarafından ortaya çıkarılan WikiLeaks belgelerindeki HES yazışmalarında, özellikle de barajların iklim değişiklikleri üzerindeki etkilerine dikkat çekiliyor.
Özellikle sürekli akışkanlığa sahip nehirler üzerinde kurulan büyük barajların, bölgesel iklim değişikliğine neden olduğu, kuraklıklara neden olduğu için ekonomik olma özelliğini kaybettiği, yağış rejimini değiştirdiği, daha fazla ve dengesiz yağışlara neden olarak baraj arızaları, sel ve heyelan felaketlerine zemin hazırladığı anlatılan metinlerde aynı zamanda büyük barajların en büyük metan gazı kaynağı olduğuna vurgu yapılıyor.
Durum bu iken, benim bakanım bakın neler söylüyor (25 Şubat 2012): “Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Trabzon DSİ 22. Bölge Müdürlüğü’nde düzenlediği basın toplantısında, bölgede yapımı devam eden HES’lere yönelik bazı tepkilerin olduğu yönündeki soru üzerine, “Bazı gruplar var, bunlar burada yaşamıyorlar. Ben bunları tespit ettim, İstanbul’dan gelen gruplar. Giresun, Trabzon, Rize, Artvin oralarda dolaştıklarını tespit ettik, bunların hepsi aynı grup. HES’ler Dereleri kati surette kurutmuyor. Birileri, Santralden çıkan sular zehirli içilmez, hatta çaylarınızı kuracak gibi yalanlar söylüyor. Suyun kimyasal olarak kirlendiği falan yok. Ama halkı böyle kandırmaya çalışıyorlar.”
ŞEVKET ÇORBACIOĞLU
Teknopolitikalar Platformu
evesbere@mynet.com
sevket-che@hotmail.com.tr
GSM: 0506 609 00 32
Yorumlar
Yorum Gönder